Pages

12 Şubat 2019

Neden Fillere Binmemelisin!

Uzun yıllar boyunca en önemli isteklerimden birinin, fillere binmek olduğu duygusu ile yaşadım ta ki bunu deneyimleyene kadar. Tayland bunun için biçilmiş kaftan olsa gerek.

2016 Nisan ayında tam de en güzel zamanın da ( songkran festivali dönemi ) her yerin tıklım tıklım turist dolu olduğu zamanlardı. Kanchanaburi, Ayutthaya, Bangkok, Phuket, Pattaya'yı gezmek için annemle birlikte yola çıktım. Biberonla balık beslemek, kuzularla oynamak, maymunlarla bir şeyler içmek, aslanları sevmek, fillere binmek gibi her gün düzenli olarak kendime bir program yapıp geziyorum. 

Ne de olsa diğerleri gibi ben de o şahane görsellikteki hatta tonlarca ağırlıktaki filin beni taşımasında hiç bir sorun görmüyordum. Hayvanları çok seviyorum ve onları yakından göreceğim, dokunacağım diye çok mutluydum. Bir süre sonra (yaklaşık bir aylık seyahatim de) hayvanlarla ilgili yaptığım her programın sonunda kendimi kötü hissediyordum. 

Bu duygu tam olarak filin üzerine çıktığım an da ayyuka çıktı. Fil yürümeye başladığında inmek istedim hem üzerinde olduğum için hem de ayakkabılarımla tenine basıyorum diye devamlı özür dilemeye başladım. Filin bakıcısına geri dönmesini söyledim. O an da elinde hançere benzer bir demir gördüm. Neden onu taşıdığını ve kullandığını sorduğum da "ağaçlar geçiş güzergahında her hangi bir dal parçası gözünüze gelmesin diye taşıyorum" dedi. Pis yalancı!

Filin üzerinde çok uzun süre kalmadan hemen indim. Peki beni bu kadar rahatsız eden şey neydi ! Oysa ki her şey çok normal görünüyordu ... 

Filden indikten sonra yanına oturdum, ondan sesli olarak özür diledim tekrardan. Yüzünü sevdiğim de gözlerindeki hüznü görmemek imkansızdı. Yanından ayrıldığımda ben de bıraktığı üzüntü çok derindi.

Fillerin bir köpek, bir at, bir kedi gibi söz dinleyeceğini düşünmediğim için nasıl eğitildiklerine baktım. Hani bakıcı adamın elinde tuttuğu hançer gibi bir şey vardı ya sözünü dinlemediğin de kafasına vurmak, delmek için kullanılan bir malzemeymiş. Deyim yerindeyse başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Biraz daha araştırdığım ise daha da enkaz bir durum ortaya çıktı. 

Fillerin anatomik yapısı bile binilmesine izin vermiyor. Bırakın eğiticilerin, bakıcıların işkencelerine birilerinin üzerine binmesi bile onların canını yakıyor. Sırtına basınç uygulandığında sivri ve yukarıya doğru dik olan omurilik filin derisine batıyor ve yırtılmalara sebebiyet veriyor. Hatta omuriliğinin kırılmasına kadar kötü sonuçlar doğuruyor.
Fillerin Omurilik yapısı 


Modern çağın köleliği, işçi hayvanlar üzerinde de devam ediyor, diyebiliriz.

Düşünsenize çocukluk hayalim meğerse bir filin hüznüymüş. Bu olaydan sonra hayvanat bahçesi ve sirkleri ziyarete gitmedim. Buna aslan, kaplan tapınakları da dahil. Hani şu "biz sadece tedavi ediyoruz, hiç birine uyuşturucu iğne yapmıyoruz" diyenlere inanmayın. 

Vahşi doğaya ait hayvanlara sadece yakın olmak, sevmek, görmek için olan duygularınızı bir kenara bırakıp, onları tutsak tutan, hayatlarını kapalı alanlar içerisinde geçirmesini sağlayan, işkence yapan, ailelerinden ayıran insanlara kurumlara destek olmayın. Yunusları, balinaları kapalı alanlarda tutan yerlerin ziyaretçisi olarak bu zulmün bir parçası olmayın. İşte o zaman hayvanları ne kadar sevdiğinizi kendiniz de görmüş olacaksınız. 

Belki bu gün değil ama gelecekte eminim bu durumlar son bulacaktır. Hiç bir hayvanın bu şekilde eziyet görmesi, ülkenin turizmi, çevresel faktörleri ya da  yoksulluğu sebep olamaz. Tatil tercihinizi fil turu satmayan kişilerden ve acentelerden yana kullanarak yaparsanız bir nebze de olsa da tepkinizi göstermiş olursunuz. 

Umarım gelecekte vahşi hayvanları sadece doğal ortamlarında izleyebileceğimiz, hayvan işkencelerinin bittiği ve "hayvanat hapishanelerinin" kapatıldığı zaman da onların dengelerini bozmak yerine yaşamlarına destek olabileceğimiz girişimler de bulunuruz. Umarım bir gün tüm dünya da hepsi bir eşya olmaktan çıkar ve  küçük bir çocuğun ki gibi haklara sahip olur.